Gelişen teknoloji ve yükselen hayat standartları sonucunda insan da aynı kalmadı. Çoğu şeye hiç bir bedel ödemeden sahip olmaya alışan insanoğlu zamanla pek çok meziyetini de bu artan konforla birlikte kaybetti. Çünkü unuttuğu birşey vardı ki bedel ödenmeden sahip olunan şeylerin değeri de olmuyordu. Değer bir nesnenin sadece piyasadaki karşılığı değildi, değer o şeyi elde edebilmek için göze aldığınız zahmetlerin bütünüydü.
İnsan önce merhametini kaybetti, sandı ki tüm hayat kendinden ibaret, hayat bir sahne başrol kendisinde. Diğer bütün bireyleri hayatının figüranları ilan etti, onların varoluş nedeni kendi hikayesinin devam edebilmesiydi. Bu hikayede ölenler, kalanlar, acı çekenler elbet olacaktı ama önemli olan başrolün hayatta kalabilmesiydi, o ölürse oyun biterdi.
Diğer insanların acılarını önemsemedi, anlık sahte "vah vah"lar, veryansınlar etse de elin acısı yürekte yer etmiyordu. El elin eşeğini türkü çığırarak arıyordu. Kendisine dokunmayan yılanları düşman bellemedi, acı sadece ekranda yaşanıyordu, televizyonda dönen haberlerde vardı savaşlar gözyaşları. Kendine ait en büyük gözyaşı terkeden sevgiliydi, uğruna hayatından vazgeçilecek yeğane kıymet.
Şefkati unuttu insan, vermeden almalara alıştı. Sevginin emek olduğunu, sevgi göstermeden sevilemeyeceğini, merhamet göstermeden merhamet gösterilmeyeceğini, hayatta herkesin zor bir sınavdan geçtiğini ve ancak birbirimize kopya verirsek bu sınavdan sağ çıkabileceğimizi kavrayamadı. Sandı ki bu hayat sadece matematikten ibaret, vermez köşede biriktirirsem en çok bende olur, en çok bende olursa en güçlü ben olurum. En güçlü olmanın bedelinin en yalnız olmak anlamına geldiğini en güçlü ve en yalnız olduğunda anladı.
Birbirinden korkar oldu insan, sokakta yatan birini gördüğünde ne yapabilirim diye sormadı kendine, ya bana zarar verirse diye sorar oldu ve uzaklaştı bu manzaradan. Çünkü bu manzara vicdan acıtıyordu, uzaklaşırsa vicdanı kendini avutacaktı, baktı, uzaklaştı ve unuttu.
İnsan aslına bakarsanız insan olmayı unuttu, insanlardan uzaklaştı, bekledi ki insanlar ona yaklaşsın, adım atsın..Diğer insanlar da ondan bekledi.. Herkes bekledi ama kimse gelmedi..
İnsan önce merhametini kaybetti, sandı ki tüm hayat kendinden ibaret, hayat bir sahne başrol kendisinde. Diğer bütün bireyleri hayatının figüranları ilan etti, onların varoluş nedeni kendi hikayesinin devam edebilmesiydi. Bu hikayede ölenler, kalanlar, acı çekenler elbet olacaktı ama önemli olan başrolün hayatta kalabilmesiydi, o ölürse oyun biterdi.
Diğer insanların acılarını önemsemedi, anlık sahte "vah vah"lar, veryansınlar etse de elin acısı yürekte yer etmiyordu. El elin eşeğini türkü çığırarak arıyordu. Kendisine dokunmayan yılanları düşman bellemedi, acı sadece ekranda yaşanıyordu, televizyonda dönen haberlerde vardı savaşlar gözyaşları. Kendine ait en büyük gözyaşı terkeden sevgiliydi, uğruna hayatından vazgeçilecek yeğane kıymet.
Şefkati unuttu insan, vermeden almalara alıştı. Sevginin emek olduğunu, sevgi göstermeden sevilemeyeceğini, merhamet göstermeden merhamet gösterilmeyeceğini, hayatta herkesin zor bir sınavdan geçtiğini ve ancak birbirimize kopya verirsek bu sınavdan sağ çıkabileceğimizi kavrayamadı. Sandı ki bu hayat sadece matematikten ibaret, vermez köşede biriktirirsem en çok bende olur, en çok bende olursa en güçlü ben olurum. En güçlü olmanın bedelinin en yalnız olmak anlamına geldiğini en güçlü ve en yalnız olduğunda anladı.
Birbirinden korkar oldu insan, sokakta yatan birini gördüğünde ne yapabilirim diye sormadı kendine, ya bana zarar verirse diye sorar oldu ve uzaklaştı bu manzaradan. Çünkü bu manzara vicdan acıtıyordu, uzaklaşırsa vicdanı kendini avutacaktı, baktı, uzaklaştı ve unuttu.
İnsan aslına bakarsanız insan olmayı unuttu, insanlardan uzaklaştı, bekledi ki insanlar ona yaklaşsın, adım atsın..Diğer insanlar da ondan bekledi.. Herkes bekledi ama kimse gelmedi..
Yorumlar
Yorum Gönder